Sil Baştan: Din Karanlıktan Kurtulur & Tatlı Bilimle Hüküm Sürer.

    

William Blake


    Lisenin son yılıydı. O dönem tanıdığım bir yazar vardı; Dan Brown. Kitaplarının akıcılığı sayesinde birkaç günde yüzlerce sayfa okuyabilmem ile gönlümü kazanmıştı. Hatta öyle ki, yıllarca net bir şekilde en sevdiğim kitap sorusunun cevabı olan ve hayatımı kelebek etkisi ile tamamen şekillendiren "Başlangıç" kitabı da ona aitti. 

    Evet, abartmıyorum. Bugünkü beni ben yapan dönüm noktası o kitaptır. Bu yazıda da bundan bahsetmek istiyorum. Biraz şahsi olaylar, biraz dini, felsefi ve bilimsel yaklaşımı ele alacağım. Lafı uzatmadan gireyim konuya. Bu arada kitabı okuyalım 4 sene oluyor. İlk okuma üzerine bir daha dönüp bakmamıştım. Etkilendiğim için aklımda ana hatlarıyla kalmıştı ama yine de bu yazıyı hazırlamadan önce birkaç özet okuyup bilgilerimi tazelemeye çalıştım. 

    Kitabın konusu evrim teorisi üzerinde şekilleniyor. Zengin ve bilgisayar dahisi olan Edmond; bir bilgisayar simülasyonu ile insanlığın nereden geldiği ve nereye gittiği sorularına dair bir keşif yapar. Bunu büyük dinlerin temsilcilerine anlatır önce. Onlardan tepki ve tehditler alır çünkü bu keşfin tüm dinleri kökünden yok edeceği iddia edilmektedir. Gün gelir, Edmond bir müzede organizasyon düzenleyip sunumunu insanlara yapacakken konuşmanın başında öldürülür. Olay büyür, falan filan... Bunlar dışında olay örgüsü konumuz için çok da mühim değil.

    Kitabı okuduğumda evrime çok ilgi duymaya başlamıştım. Kitap basit bir kurgu roman olmaktan öteydi, bilimsel bir içerik okuyor havası veriyordu. En önemlisi, bir bilim dalı tüm dinleri tehdit edebiliyordu. Hem dindar hem bilim düşkünü olan bende iyi bir merak uyandırmıştı. Evrim, hükumet sağ olsun, müfredattan çıkarıldığı için sadece kulaktan dolma bilgim olan bir bilim alanıydı. Kitaptan sonra araştırmalara girdim ama sınav senesi olması nedeniyle yavaş ilerleme kaydediyordum. 

    Yaklaşık 2 yıl boyunca evrim alanında bilgilerimi ilerlettim ama ne yazık ki bazı din kaynaklı şartlanmalar sebebiyle araştırmalarım "evrimi çürütme, evrimin açığını bulma, evrimsel süreçte ilahi bir dokunuş bulma" gibi amaçlar çerçevesinde ilerliyordu. İki insandan geliyor olmalıydık, tek hücreli ortak bir atadan gelme fikri kabul edilemez duruyordu gözümde. İlk 1-2 yıl evrime karşı olan tavrım, araştırmalarımın derinleşmesi ile daha fazla ayakta duramadı. Evrime dair hiçbir açık yoktu, şüphe yoktu. Artık Adem ve Havva'yı, evrim sürecinde bir yere yerleştirme fikrine takılı kalmıştım. İki taraflı araştırmalar ile uzlaşı sağlayan teoriler üretmeye çalışıyor, evrimci müslümanlar neler diyorlar diye bakıyordum. 

    Bundan 2 sene önce başka bir şey daha oldu, hayatımdaki kırılma noktalarından bir diğerini yaşadım. Psikanalizle tanıştım. Devamında genel psikolojiye merakımla birlikte kuvvetli bir ilgi ile ilerledim. İnsan beyni aşırı derecede ilgimi çekiyor, beni kendine hayran bırakıyordu. Önce evrim, sonra psikoloji. Sonuç? Evrimsel Psikoloji

    İşte o muhteşem bileşimle de 1 sene kadar önce tanıştım. Hayatımdaki iki önemli alanın birlikte olduğu bir alan vardı ve onu bulmak bende muazzam bir hazza sebep olmuştu. Evrimsel psikoloji, psikanaliz, psikoloji, evrim ve din; bir araya geldiklerinde zihnim bazı şeyler üretmeye başladı. Dindeki emirleri, ibadetleri, yasakları vs. bu bilim dalları ile ele aldığımda anlamlı sonuçlar ortaya çıkıyordu. Dine hayranlığımı arttıran bir sürece girmiştim. Dindeki hemen her şey insanın doğasında çok önemli yere ve faydaya sahipti. Bunu ancak insanı en iyi tanıyan yaratıcısı göndermiş olmalıydı diye düşünüyordum, ki natüralizm sularına farkına bile varmadan girene kadar...

    Bir süre sonra bu hayranlığım bozulmaya başladı çünkü sihir bozulmuştu. Dualar beynin motivasyonuydu, toplu ibadetler sosyolojik avantajlardı, dini telkinler zorlayıcı psikolojik olaylarla başa çıkabilen yaklaşımlardı vs. ortada ilahi bir güce yer ve gerek kalmıyordu. Tüm işi doğa ve insan zihni görüyordu. Dinler tarihi de işin içine girdi bu süreçte ve gördüm ki dinler de evrim geçiriyordu. İnsanların o dönemki gelişmişlik, yaşam coğrafyaları ve ihtiyaçlarına göre şekilleniyordu. Yani, evrimin bir ürünüydü tüm dinler. Böyle bir sonuca ulaşmak benim için sancılı olmuştu ama bu kadar bilim alanı ve bilgi arasından ortaya çıkan şey çok tutarlıydı. Hemen her soruya cevap verebiliyordu, tatmin ediciydi. 

    Bunun natüralist bir felsefenin ürünü olduğundan haberim bile yoktu. Natüralizm, bilimin temel felsefesidir. Her olayı, sebebinin doğa ve yasalar olduğu ön kabulü ile ele alır (ki bana sorarsanız bilimin işlevselliği gereği natüralist olması zorunludur). Ama bunun aslında bir inanç olduğunu uzun süre göremedim. Objektif gerçeklik olarak algıladım çünkü bilime dair öğrendiğim her şey bu felsefenin yorumlarından süzülerek geliyordu önüme. "İnanmıyorum, biliyorum" desem de aslında hala bir inanca sahiptim. Natüralist, bir olayı yasaların yaptığına inanır; teist ise tanrının yaptığına inanır. İki fail de soyuttur ve objektif bir şekilde ispatlanamazlar. (Yasanın varlığı ispatlanır, yasanın o olayın faili olduğu ispatlanamaz diyorum, yanlış anlaşılmasın.)

    Yazının başına geri dönmek istiyorum bu noktada. Başlangıç kitabında geçen bir cümle vardı, ilk okuduğumdan beri aklımın bir kenarında hep bulunmuştur. Şair William Blake'ten alıntı olarak kitapta bulunuyor. "Karanlık dinlerden kurtulur & tatlı bilim hüküm sürer." Bu dizeyi okuduktan sonra başlayan araştırma sürecimde 4 yılın sonunda ben de bu düşünceye gelmiştim. Karanlığa sebep olan mevcut dinlerden kurtulmalıydık, aydınlığa açık yeni dinlerle bilim hüküm sürmeliydi. Kesin cevap henüz bulunamasa da bir gün ilk canlı problemi de, Big Bang öncesi de açıklanabilecekti, tıpkı diğer her şeyin açıklandığı gibi. Zaten evrim başlı başına hemen tüm dinlerin yaratılış hikayelerini yerle bir etmeye yeterdi. Nereden geldiğimizi, neden var olduğumuzu, dinlerin ve inançların nasıl oluştuğunu biliyorduk. Karanlık dinlerden kurtulmamak için sebep neydi ki? Daha 1 ay öncesine kadar görüşlerim bu temel üzerine şekillenmişti. Çürütülmesi için olağanüstü bir şeyler olmalıydı. Sağlam temellere ve delillere sahipti, tutarlıydı, karşılaştığım hemen her karşıt görüşe cevap verebiliyordum. 

Ama...

    Ama bir gün bilimin objektiflik altında natüralizm dayattığı eleştirisi yapan bir videoya denk geldim. Gerçekten öyleydi ve ben bizzat bu durumun içindeydim. Karşıt argümanlarını ve içeriğini bu yazıda paylaşmayacağım. Aynı şekilde tutarlı, güçlü bir temellendirme ile kendi zihnimde oturtabilirsem ayrı bir yazı hazırlayabilirim bu konu hakkında. Konuya döneyim, natüralizm temelinde inşa ettiğim o güçlü ve tutarlı düşünce yapısı, natüralizmi zihnimde yıkmamla birlikte yıkıldı tamamen. Fikirlerini değiştirmekten, daha iyi cevap bulunca ona geçmekten çekinen birisi değilim. Bir nevi bilim metodolojisi uyguladım bu araştırma sürecinde.

    Yeni düşünce sistemimi, yeni cevaplarımı şimdilik detaylı anlatmayacağım ama söylemem gereken birkaç şey var. Bilim olguları ortaya koyuyor. Objektif olan şey olgulardır. Kim test etse, kim incelese aynı gözlemi yapıyor ve aynı sonucu alıyor olması gerekir. Yorum kısmında objektiflik sağlanamaz. Bilim natüralist dil kullanmak zorunda olabilir ama yine de bu yorumlar objektif değildir. Topu bıraktığında yere düşmesi bir olgudur. Formülize edip hangi kural ile yere düştüğü ortaya konabilir. Topun nasıl yere düştüğü sorusunun cevabı ise yoruma, inançlara girer. Bilim ve natüralist kişiler "yerçekimi yasası topu yere düşürmüştür" derler. Teist, örneğin müslüman birisi yerçekimi kanununa sünnetullah (Allah'ın tabiatı yaratıp devam ettirmek üzere koyduğu kanunlar) gözüyle bakıp "topu yere düşüren Allah'tır" diyebilir. İki yorum da inanç kategorisindedir, objektif değillerdir. 

    Bu ayrımı anladığınızı kabul ederek devam edeyim. Dinlerin karşısındaki en büyük tehdit görünen bilim ve natüralizm yolundan geçen birisi olarak yeniden islamı tercih ettim. Olabilecek en özgür irademle karar vermek benim için en başından beri önemliydi. Ben kendi yolumu buldum bulmasına ama sıkıntı islam kültürünün ve müslümanların cahil kalmasında. (Cahillik kavramını spesifik kullanıyorum, genel cahillikten ziyade bilim cahilliği kastım. Herkes bir şeylerin cahilidir zaten, hakaret olarak algılanmaz umarım.) En az 500 yıldır islam kültürü bilimle yollarını ayırmış durumda. Derecesi konudan konuya değişir ama hala süregelen bir düşmanlık ve korku var. Boş iş, gavur icadı, gençlerin beynini yıkıyorlar, bilim lobisi vs. bitmek bilmeyen komplo teorileri ile soğuk bir savaş sürüyor.

    "Karanlık dinlerden kurtulur & tatlı bilim hüküm sürer." ifadesi çok da haksız değildi. Dogmatik, taklidî, objektif olgulardan korkan ve/veya onları gereksiz ve boş gören, kendini yenileyemeyen dinler; karanlıklardır. Bilim bu dinlerin karşısında çok ciddi bir karizmaya, otoriteye, güvenilirliğe ve aydınlığa sahip. Bu yüzdendir ki dinler bilim geliştikçe teker teker ortadan kalkmakta, en güçlüleri olan semavi dinler zar zor ayakta durmaktadır. İşlevsellik, fayda, test edilebilir gerçek bilgi; bilim tarafından gelmektedir. Dinler ise öyküler ve ritüellerden ibaret kalmış gibi görünmektedir. (Genel anlamda dinlerden bahsediyorum.) 

    İslam'ın farkı olması gerekiyor. Bu din, diğer tüm dinleri içine alacak şekilde gelmiş ve kıyamete kadar evrensellik iddiasında bulunmuştur. Tanrısı her şeyi bilen, gören, gücü yeten, kusurlardan münezzeh bir varlıktır. Dolayısıyla sistematik çalışan bilimin keşfettiği, formülize ettiği yasaların da Allah kaynaklı olması gerekir. Allah'ın kullarından isteği, yarattığı kainatta hangi kuralları uyguladığını bulmaları olmayabilir. Ama bu kurallarla ilgilenen bilime düşman olmak, evrim teorisinin e'sini bilmeden komplo teorileriyle ve cahilce sözlerle ona saldırmak, natüralizmin ve materyalizmin kol gezdiği şu çağda taklitle yetiştirdiği çocuğundan neye neden inandığını dahi bilmeden dinde kalmasını beklemek, güncelliği yitiren dini yaklaşımları hala çığırıp islama hizmet ettiğini düşünmek, bilimin sebebini ve çözümünü bulduğu organik ve psikolojik hastalıklara insanlığın bilgisiz döneminden kalma uygulamalarla yaklaşmaya devam etmek en hafif ifadeyle akıl tutulmasıdır. Eğer dininizi bir sonraki nesle aktarma gibi bir kaygı güdüyorsanız, cahil mutluluğunuz ve tatmininizden daha önemli şeyler varsa, bilimle barışmak ve güncelliği sürdürmek zorunda görünüyorsunuz. Bu; ılımlı islamcılık veya tahrif falan değil. Bilimle ilgilenmenin farklı şeylere yol açacağını düşünüyorsanız hiç inanmayın zaten, islama veya Allah'a güvenmiyorsunuz demektir bu. 

    Objektif olguları natüralist felsefeyle yorumlayanlardan şikayet etmeyi bırakmak lazım. Bilim çağında islama hizmet derdi taşıyan kişi oturup bilim yapmalı. Olguları nasıl islam felsefesi ile okuyabilirim diye düşünmeli. Sağlam bir kaynak bulamadım ama yaşanmış olması muhtemel olduğu için aktarmak istiyorum. Müslümanlar yüzlerce yıl bazı ayetleri Dünya'nın düz olduğu yönünde tefsir ettiler (diğer tüm insanlığın da sandığı gibi). Dünya'nın yuvarlak olduğu fikirleri ortaya çıktığında birtakım tutucu ve muhafazakar kesimler bu bilginin Allah'ın söylediğine ters olduğunu öne sürüp tekfir yollarına kadar gittiler. Sonra daha fazla dayanamayıp tefsirleri güncellediler. Evrensel ve kıyamete kadar geçerli olduğu iddiasına sahip olması, her asırda müceddidler ile asrın ihtiyacına yönelik yenileyiciler gönderileceğinin haber verilmesi gereği ben dini izahlarda tutucu olmayı doğru bulmuyorum. Dünya'nın yapısına dair ilahi bilgi diyerek karşı çıkılan gerçekliğe nasıl ki yer bulunduysa, yaratılış anlatısının da evrim kabul edilirse aynı sonu yaşayacağını düşünüyorum. Tefsiri dönemden döneme değişebilen, bu sayede canlı kalması gereken din, gerçeklerle çatışmamalı. Diğer dinlerde olmayan özelliklere sahip islam dininin ayakta kalması gerekiyor. Doğru felsefeye sahip olduğunda ise bilime karşı olmaktan çıkıyor. Bizim bunu yapmamız lazım.

    Bu görüşüm sebebiyle William Blake'in temenni özelliği taşıyan kehanetini değiştirmek istiyorum. "Din karanlıktan kurtulur & tatlı bilimle hüküm sürer.

    (Dinin [islamın] karanlıkta olma sebebi kendisinden değil, mensuplarının genel tutumu ve yaklaşımındandır. Bu elbette benim görüşüm, mutlak doğru olduğu iddiam yok ama tartışırım. Din ve bilim ayrı ilerlememeli, birlikte hüküm sürebilmelilerdir)

Dipnot: Başlıkta "Sil Baştan" ifadesi geçiyor. Sebebi, bundan sonraki yazılarımda olguları natüralist yorumlarla sunmamaya çalışmak istiyorum. Hatta bu yeni felsefeme dair daha detaylı bir sistem oluşturur ve sizinle de paylaşabilirsem, bu blogdaki yazılarımda yorumu islam felsefesi ile aktarılacak şekilde bilim yapabilmeyi çok isterim. Bunun mümkünlük derecesini bize zaman gösterecek.

Okuduğunuz için teşekkürler...



Yorumlar